2. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Gelişmeler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kitabından alınmıştır.
Öğr. Gör. Dr. Fesun KOŞMAK
Osmangazi Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi
Farklı yaşam alanlarında ve farklı şekillerde kendini gösteren şiddet kavramı son dönemlerde kitle iletişim araçlarıyla birlikte anılır olmuştur. Bunun nedeni olarak kitaplarda yer alan şiddet olayları, televizyonda izlenen şiddet sahneleri, bilgisayarda oynanan şiddet içerikli oyunlar ve internet sayfalarında yer edinmiş şiddet unsuru taşıyan görüntüler gösterilmektedir. Kitle iletişim araçları ile şiddet olaylarının arasındaki bağı, Yavuzer “Çocuk ve Suç” adlı çalışmasında şu cümlelerle ifade etmektedir: Kitle iletişim araçlarının hızla yayılması, bunlarla seyirci, dinleyici ve okuyucuya şiddet eylemleri ve suçlu davranış biçimlerinin sunulması, suçlu davranışla kitle iletişim araçları arasındaki ilişki sorununu ön plana çıkarmıştır. Dünya kamuoyu son elli yılda ortaya çıkan köklü toplumsal değişmelerin etkisini bir yana bırakarak, suçluluğun artmasıyla kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması arasında bir ilişki kurmak eğilimi içindedir (Yavuzer, 1998, s.244).
Şirin’e göre ise, modern dünyada şiddetin en yaygın boyutunu kültürel şiddet oluşturmaktadır. Şiddet, her toplumda, az ya da çok, var olan bir olgudur. Yaşadığımız dünya ise şiddet üreten ve şiddetin küreselleştiği bir dünyadır. Şiddet kültürünün en zayıf, en korumasız öznesi ise çocuktur. Gerçek hayatta yaşanan şiddet yanında, iletişim araçları aracılığıyla yansıtılan şiddet de çocuk için tehdit içermektedir. Çocuklar, şiddetin bütün türlerini tanıyarak büyüyorlar. Şiddetin dövmek ve dayak boyutunun dışındaki örnekleri ile iç içe veya yan yana yaşıyorlar. Ancak, sesli, görüntülü ve yazılı medya aracılığıyla bütün dünya çocuklarını kuşatan kültürel şiddetin henüz ciddi boyutlarda farkına varıldığı söylenemez (Şirin, 2003, s.14).
Hiçbir zaman bir arada kullanılmaması gereken kavramlar olarak görünen çocuk, şiddet ve suç günümüzde sürekli birlikte kullanılmaktadır. Bu durumu Polat şu cümlelerle dile getirmektedir: Çocuk ve şiddet aslında bir araya gelmemesi gereken kavramlardır Oysa günümüz toplumlarına baktığımızda her geçen gün yükselen şiddetin en çok etkilediği gruplardan birinin çocuklar olduğunu görmekteyiz. Çocuklar evde, okulda, sokakta her yerde şiddetle iç içe yaşamaktadır. Bu Amerika’da da böyledir, Türkiye’de de (Polat, 2001, s.1).
Şiddet olayları, yalnızca ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde de giderek artmaktadır. “Bu olayların, yaşanan hayatla bağlantısı var mı?” sorusuna ise şu şekilde cevap vermek mümkün: Şiddet tarih boyunca, insanlar arasındaki çarpık ilişkilerin tek yaratıcısı gibi görülmüştür. İlk şiddet olaylarını düşünmek gerekirse, insanlar arasında yaşanan sınıf farkından dolayı çıkan savaşlar veya daha fazla toprak sahibi olma hevesi ile yapılan savaşlar tarih kitaplarında sürekli okunan olaylar arasındadır. Bu bağlamda John Keane şu görüşünü dile getirmektedir: Soykırıma varan savaşlar, bombalanan kentler, nükleer patlamalar, toplama kampları, kişisel cinayetlerin bir veba salgını gibi yayılması… Bu yüzyıl, tasarlanmış olsun ya da olmasın, şiddetin her türünün, hak ettiğinden çok daha fazlasına tanık oldu. Üstelik daha da fazlasına tanık olmak işten bile değil. Kuşkusuz gelecek yüzyılın tarihçileri, bu yüzyılın şiddet kasırgalarına karşın ayakta kalmak için mücadele veren cesur kişilerin öykülerini kaydedeceklerdir (Keane, 1996, s.13).
Her toplumda ve her dönemde var olan ve varolacak ve bir sosyal olgu olarak nitelendirilen şiddeti, Balcıoğlu nitelik ve nicelik olarak farklı ele almaktadır. Şiddetin niteliğinin ve niceliğinin toplumun yapısına göre farklılık göstermesinin yanında, aynı toplum yapısında zaman içinde değişiklik görülebilir. Şiddetin
511nitelik ve niceliklerinde meydana gelen değişmeler genel olarak sosyal değişme süresi ile ilişkilidir. Şiddet, toplumda gruplar ve kurumlar arasında var olan organizasyonu bozan, gruplar arası dayanışma bağını koparan sosyal problem olarak tarihin ilk dönemlerinden beri araştırmacıların ve bilim adamlarının dikkatini çekmiştir (Balcıoğlu, 2001, s.19). Araştırmalar, yetişkinler arasında yaşanan şiddet olaylarının çocuklarda da görülmeye başlamış olmasına dikkat çekmektedir. Bu durumun insanlık için büyük bir tehlike arz ettiği söylenebilir. Çocuk yaşta şiddete başvuranlar daha sonraki yaşamlarında da bu eğilimden kurtulamamaktadır. Çocuklar; yetişkinlerin dünyasından, televizyon programlarından, bilgisayar oyunlarından ve kitaplardan öğrendikleri şiddet içeren davranışları, hem arkadaşları hem de güçsüz olarak nitelendirdikleri kişilere uygulamaktadırlar. Burada önemli olan, şiddetin insanlar üzerinde bıraktığı etkidir ve kişilerin şiddet sahnelerini nasıl algıladıkları veya bu sahnelerden nasıl etkilendikleridir.
Günümüzde görsel ve işitsel etkinliği nedeniyle çok sayıda kişiye ulaşan en güçlü iletişim aracı olarak televizyonun, en önde gelen işlevleri arasında eğlendirici ve öğretici nitelikleri sayılabilir. Bunun yanında televizyon, bireylerin kendilerini tanıyabilmelerine, kişiliklerini geliştirebilmelerine ortam hazırlayan, zaman zaman onlara düşünme ve eleştirme fırsatı veren önemli bir araçtır. Kulağa ve göze hitap etmesi, çocuk ve gençlerin eğitimi açısından televizyonun etkinliğini arttırmaktadır. Araştırmalar, televizyon programlarında olumlu sosyal değeri olan davranışların çocukların olumlu sosyal tepki düzeylerinde artışa yol açtığını göstermiştir (Yavuzer, 1998, s.245). Televizyonun seçici olunduğu takdirde faydalı olduğu söylenebilir; ancak günümüzde televizyonun faydalarından çok zararlarından bahsedildiği görülmektedir. Çocukların, televizyon ve bilgisayar oyunlarına denetimsiz olarak maruz kalmaları çeşitli sorunlara yol açtığı için, genellikle olumsuz yanları vurgulanmaktadır. Çocuklara televizyon izletmek yerine, kişilerle karşılıklı etkileşim ve sosyal ilişkilere dayalı faaliyetler önerilmekte, çocuğun sadece pasif alıcı olduğu televizyon izleme gibi faaliyetlerden uzak tutulması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Çocuğun, algılama seviyesine uygun ve olumlu karakterlerin ağırlıkta olduğu programların seçilerek izlemesine olanak sağlamak gerekmektedir.
Çocuk ve gençlerin boş zamanlarının bir bölümü eğlenceyle geçer. Eğlence herkesin, özellikle gençlerin yaşamında olumlu bir güçtür. Ancak denetime tâbi tutulmamış ve özellikle ticari amaç güden bazı eğlence araçlarının çocuklar ve gençler üzerinde tahrip edici etkiler gösterdiği ve suçu artırdığı, buna karşılık sağlıklı ve programlı bir eğlence faaliyetininse suçluluğu önleyici etkilerde bulunduğu kabul edilmektedir (Yavuzer, 1998, s.242).
Yapılan araştırmalar, kitaplarda, gazetelerde, televizyonda ve/veya bilgisayar oyunlarında yer alan şiddet içerikli görüntü ve haberler nedeniyle, çocuklarda, saldırgan davranışlarda artış, şiddete duyarsızlaşma, uyku bozukluğu, gece kabusları, saldırgan kişileri model alma, kendisine ve yakınlarına zarar geleceği korkusunun görüldüğünü göstermektedir. Bu durumla karşılaşan çocukların sonradan şiddet olaylarına dahil olmasının en önemli etkeni ise, şiddetle daha önce, çeşitli medya ürünlerinde tanışmış olmaktır. Sesli, görüntülü ve yazılı yayınlarda olumlanan şiddet olayları ve sahneleri, şiddetin sorun çözmede kullanılabilir en etkili yol olduğunu düşünmeye yol açmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde, kötü edebiyatın, kötü yazılmış eserlerin, suça yol açan bir etken olduğu, kanlı katilleri hikaye eden, müstehcen öykü ve resimleri içeren yayınların, polis hikaye ve romanlarının, suçluların tavır ve hareketlerini öven yayınların suç işlemede önemli rol oynadığı ileri sürülmüş; bu konuda özellikle cinsel merakları uyarmak suretiyle gençleri kötü yola sürükleyen müstehcen yayınlar üzerinde durulmuştur (Yavuzer, 1998, s.243).
Çocukların kitaplarda okudukları ve televizyonda izledikleri kahramanlarla özdeşleştikleri göz ardı edilemez bir gerçektir. Bu nedenden dolayı kahramanların her hareketinin küçük okuyucular ve izleyiciler tarafından örnek alındığı unutulmamalıdır. Yavuzer’in bu konudaki düşünceleri ise şu şekildedir: İlk çocukluk dönemlerinden itibaren çocuklar, kendilerine model olarak seçtikleri, televizyondaki dizi kahramanlarının özelliklerini günlük yaşamlarına ve oyunlarına yansıtmaya başlarlar. Televizyon dizi kahramanı, çeşitli davranış ve hareketleriyle, çocuktaki saldırganlık dürtülerini harekete geçirebilir ve onu saldırgan yapabilir. Çünkü, çocukta dürtülerini dizginleme yeteneği çok zayıftır (Yavuzer, 1998, s.245). Özellikle sekiz yaşından küçük çocuklarda gerçek ile gerçek dışı arasındaki ayırım henüz oluşmamıştır. İzledikleri her şeyin gerçek olduğunu düşündükleri için bu yaş altı çocuklar daha fazla tehlike altında bulunmaktadır. Nurşen Adak’a göre; Televizyon, yetişkinler tarafından daha ziyade bir haber alma ve eğlenme aracıyken, çocuklar için televizyon eğlendirme aracı olmanın yanında, içinde yaşanılan toplumu ve dünyayı anlama ve tanıma aracıdır. İçinde yaşanılan dünyayı anlama ve sosyalleşme çabası içinde televizyondan faydalanan çocuklar, televizyon yoluyla aldıkları iletilerin hangilerinin gerçek hangilerinin kurmaca olduğunu yetişkinler gibi kolaylıkla ayırt edememektedir. Bu nedenle televizyonda yer alan şiddet öğelerinden etkilenme konusunda yetişkinlere göre daha korumasızdır. Çocukların içinde yaşadıkları toplumun normları ve değerlerini öğrenme ve kişiliklerini geliştirme süreci olan sosyalizasyon sürecinde yaşadıkları toplumu gözlemektedirler. Zamanının büyük çoğunluğunu evde geçiren çocuk, gözlemlerini ağırlıklı olarak televizyon yoluyla gerçekleştirmektedir (Adak, 2002, s.176).
Peki, okul öncesi çocuklar hangi kitapları okumalıdır ve hangi filmleri veya dizileri izleyebilir? Kalıplaşmış olan “belli sınırlarda ve seçilmiş filmler ve dizilerin izlenmesinde sakınca yok” cümlesi artık söylenememektedir. Çünkü şiddet, suç, katliam, kavga, cinsellik veya ölüm olaylarının olmadığı kitap, film veya dizi sayısı her geçen gün azalmaktadır. Sadece filmlerde ve dizilerde şiddet görüntülerine yer verilmediği görülmektedir. Denetimden geçerek yayımlandığı söylense de haberler ve haber programları da şiddet içeriklidir. Her ne kadar haber programları yetişkinler için hazırlanmış olsa da yayımlandığı saatlerde çocukların izleme olasılığı bulunduğundan yine de bu kadar şiddet içeren haberlerle dolu olmamalıdır. Çünkü şiddet olaylarının ve görüntülerinin çok sık yer aldığı haber programları sadece çocuklar üzerinde değil, aynı zamanda yetişkinler üzerinde de olumsuz etki bırakmaktadır.
Günümüzde gücü ve etkisi artık tartışılmaz olan kitle iletişim araçların, toplum içerisindeki şiddet olaylarını arttırdığı düşüncesi bu bağlamda sürekli gündeme gelmektedir. Medya, kimi insanlara göre her gün karşı karşıya kalınan şiddet manzaralarının en büyük sebeplerinden biri olarak görülmekte, kimi insanlara göre ise kesinlikle etkilemediği düşünülmektedir. Burada, insanların şiddet olaylarını nasıl algıladığı önem kazanmaktadır. İnsanlar şiddet olaylarını fark edebiliyor mu, eleştiriyor mu, olumlu mu karşılıyor, yoksa gizli bir zevk olarak mı algılamaktadır?
Çocuklar ve gençler, savaşların, ölümlerin, kıyımların, kavgaların en acımasız yönlerini her gün televizyondan, internetten, bilgisayar oyunlarından, kitaplardan, gazetelerden veya dergilerden izlemektedirler. Daha bebekken ilgiyle izlediği reklamlar sayesinde televizyonla tanışan çocuğa, televizyonda yer alan şiddet olaylarının görüntüleri kaygısızca sunulmaktadır. Burada önemli olan, sanal şiddet ile gerçek şiddet arasındaki farkı bilmektir. Çünkü artık sadece yetişkinlere yönelik programlarda değil, aksine televizyonda sunulan çizgi filmlerde ve çocuk programlarında da şiddet öğeleri sıklıkla yer almaktadır. Kendisine acımasızca atılan cisimlerin şekillerini alan, rakibi tarafından sürekli dinamitlerle havaya uçurulan veya kuyruğu ya da başka bir bölgesi sürekli kesilen çizgi kahramanların sayısı küçümsenemeyecek kadar çoktur. Çocukların, bu tür davranışların gerçek dışı olduğunu ayırt edemediğini unutmamak gerekir. Özellikle bu konudaki dikkatsiz tutumu yüzünden medya, çocukların ve gençlerin suç işleme oranında yaşanan artıştan sorumlu tutulmaktadır.
Atayman, televizyon (televizyon toplumu), şiddetin kaynağıdır (ya da zaten özünde katil olanların körükleyicisidir (Atayman, 2003, 15) diyerek aynı zamanda son on beş yıl içerisinde yer alan filmlerin çoğunun hep şiddet penceresinden baktığına işaret etmektedir. Hayatın sanal yansıması olan medyada şiddet, bazen gündelik hayatı yansıtırken bazen de olduğundan daha yoğun bir şekilde gösterilmektedir.
Sadece zararlı etkilerini göz önüne alarak hem eğitici hem de eğlendirici özellikteki programlardan çocuğu uzak tutmak da olumsuz bir tutumdur. Çünkü dış dünyada yaşananları öğrenmek veya kendisini eğlendiren programları izlemek, çocuğun en büyük hakkı olarak gösterilmektedir. Çocukların algılama seviyesine uygun ve olumlu karakterlerin ağırlıkta olduğu programları seçmek ve sadece bunları izlemesini sağlamak gerekmektedir. Ancak bunun olabilmesi pek mümkün değilmiş gibi görünmektedir. Çünkü çocuğu her an gözetim altında tutmak olanaksızdır. Ayrıca sürekli gözlenen bir çocuğun kişilik gelişimi de istenilen düzeyde olmamaktadır. Sürekli denetim altında olduğunu hisseden bir çocuğun kendisine güvenmesi beklenilemez. Uygun programların olmadığını düşünen anne ve babalar çocukları ile birlikte zaman geçirebilir, karşılıklı etkileşimin gerçekleştiği oyun oynayabilir ya da parka gitmek gibi farklı aktivitelerde bulunabilirler. Ne yazık ki artık grup halinde oyun oynayan, parkta sallanan, tahterevalliye binen veya sadece yaşıtlarıyla sohbet eden çocukları sokaklarda görmekteyiz. Son zamanlarda, dışarıda arkadaşlarıyla vakit geçirmek yerine, evde veya kafelerde bilgisayar oyunu oynamak çocuklara daha çok keyif vermektedir. Bundan pek şikayetçi olmayan anne – babalar, çocuklarının ne yaptığını bildikleriyle övünmektedir. Bütün bunların dışında, çocuklar, televizyon veya bilgisayar karşısında geçirdikleri saatlerde daha olumlu etkinliklerde bulunabilirler. Bu etkinlikler, ders dışında, eğitmenler tarafından tavsiye edilen yararlı kitaplar veya oyunlar olabilir. Bu tür etkinlikler sayesinde de çocuklar topluma uyum sağlamakta zorluk çekmezler.
Sonuç olarak radyo ve televizyonun yukarıda belirttiğimiz olumsuz etkilerinin çocuğu suça itebilmesi için yaşadığı ortamın da suça elverişli olması gerekmektedir. Ancak medyada veya eserlerde sürekli dile getirilen şiddet öğelerinin gelişmekte olan çocuğun üzerinde de küçümsenemeyecek kadar çok olduğunu ifade edebilmek mümkündür. Şiddet ile medya yayınları arasında bir bağ vardır; ancak bunu düz bir mantıkla ve medyanın şiddeti körüklediği iddiasıyla kurmak doğru değildir. […] İzleyiciler çeşitli yorumlama stratejilerine göre davranırlar (Bostancı, 1999, s.12). Bu düşünceye paralel olarak Şirin, kitle iletişim araçlarını şiddetin tek sorumlusu olarak görmeyi bir kaçış olarak nitelendirmektedir. Çünkü onlar yalnızca, varolan şiddeti yansıtmaktadır. İletişim araçlarının olumsuz rolü, şiddeti yansıtma biçiminden kaynaklanır ve şiddetin yaygınlaşmasındaki olumsuz etkileri çok daha fazladır. Şiddet, izlenerek de model alınabilir. Bu nedenle medya okur yazarlığının küçük yaşlarda öğretilmesinin en yaygın koruyucu yöntem olduğu unutulmamalıdır (Şirin, 2003, s.13).
İzlenme oranı (reyting) uğruna yapılan yüz kızartıcı programlar, onur kırıcı yarışmalar, şiddet içeren film ve diziler, sürekli güçlü ile güçsüz arasında yaşanan savaşların anlatıldığı çocuk programları veya çizgi filmleri, sürekli televizyon ekranlarından günlük hayata yansımaya başlamıştır. Bunların sonucunda ne olmuş? Çocukların zihinsel ve kişilik gelişimlerine zarar verdiği pek çok araştırmacı tarafından vurgulanan şiddet unsurları bu yolla çocuk izleyiciyi etkisi altına almaktadır. Ekranda, yazılı basın ve edebiyat eserlerinde yer alan şiddetin çocuklar üzerindeki etkisini en aza indirmek için ailelerin ve öğretmenlerin bilinçlendirilmesi gerektiği sonucuna varabiliriz. Ülkemizde dile ve öğretmenlere yol gösterecek görsel, yazılı ve sözlü medyayı çocuğa görelik ilkesine göre denetleyecek bir kuruma ihtiyaç duyulduğunu söylemek sanırız yanlış olmaz.
Günümüzde hemen hemen her evde birkaç tane, hatta çocuk odalarında bile televizyon bulunmaktadır. Özellikle de televizyonun veya bilgisayarın çocuk odalarında bulunması, ebeveynlerin çocukların uygun olmayan programların izlemesine veya uygun olmayan sitelere girmelerine engel olmaktadır. Bu nedenden ebeveynler, çocuklarının televizyona ya da bilgisayara mahkum olmalarından ziyade, çocukların arkadaşlarıyla oyun oynamalarını sağlamalıdır ki oyun parklarında tekrar çocuk sesleri duyalım.
KAYNAKÇA
Adak, Nurşen. “Bir Sosyalizasyon Aleti Olarak Televizyon ve Şiddet”, Çocuk Edebiyatına ve Çocuk Hekimliğine Yansıyan Şiddet Sempozyumu, Osmangazi Üniversitesi Basımevi, Osmangazi Üniversitesi Yayınları: 084, 171–178, 25–27 Nisan 2002.
Atayman, Veysel (Derleyen). Şiddetin Mitolojisi. İstanbul: Donkişot Yayınları, Üçüncü Baskı, 2003.
Balcıoğlu, İbrahim. Şiddet ve Toplum. İstanbul: Bilge Yayıncılık, 2001.
Bostancı, Naci. “Şiddetin Uzun Yüzyılı” Sürüyor. Virgül Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisi, İstanbul: Pusula Yayıncılık, Sayı 25: 8–12, 1999/2000.
Keane, John. (İngilizceden Çeviren: Bülent Peker). Şiddetin Uzun Yüzyılı. Ankara: Dost Kitabevi, 1996.
Polat, Oğuz. Çocuk ve Şiddet. İstanbul: Der Yayınları, 2001.
Polat, Oğuz. Adli Tıp. İstanbul: Der Yayınları, 2000.
Şirin, Mustafa Ruhi. “Çocuk Edebiyatına Yansıyan Şiddet”. Virgül Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisi, İstanbul: Pusula Yayıncılık, Sayı 61: 13–15, 2003/2004.
Yavuzer, Haluk. Çocuk ve Suç. İstanbul: Remzi Kitabevi, Dokuzuncu Basım, 1998.